Reklamı Geç
Ankara
DOLAR32.5762
EURO35.0169
ALTIN2430.3
Barış ÇALIŞKAN

Barış ÇALIŞKAN

Mail: [email protected]

Ekonomi ve Dış Güçler

İnsanlık her zaman anlayamadığı olgulara derin anlamlar yükleyerek veya bu olgulardan korkarak yaşanılan süreci metalaştırmıştır. Metalaştırma, dini yaşantıda olduğu kadar hayatın olağan akışı içinde, bilimle açıklanabilecek basit durumlarda bile gözlemlenebilir. Metalaştırma sürecine örnek olarak putları, batıl inançları ve bazı gelenekleri gösterebiliriz. Ancak bilimin hayatımıza girmesi, eğitimle birlikte bireylerin eleştirel düşünebilme, neden sonuç ilişkisi kurma ve bilgiye erişim gibi yetenekler kazanması vesilesiyle metalaştırma süreci yerini bilimsel gerçekliklere bırakmaya başlamıştır. Bilgi çağının getirdiği en önemli kazanım bilgiye anında ulaşıp neden sonuç ilişkisinin özünü anlamamızı sağlamasıdır. Buna rağmen nasıl oluyor da ekonomi biliminin gerçekleriyle uyuşmayan politikalar halkın “dış güçler” metalaştırması üzerinden olumlanabiliyor? Bu sorunun cevabının 2002-2010 yılları arasında kazanılan ekonomik zaferin eğitim alanı yerine inşaat sektörüne aktarılmasında yattığını düşünüyorum.

2016 darbe girişiminde sonra ülkemizde zaten erozyona uğramış olan demokrasi ve özgürlük alanı “güvenlikçi politikalar” anlayışıyla daha da tahrip edilmiştir. Fetö terör örgütüyle mücadele etmek için elbette güvenlikçi politikalar gerekliydi ancak güvenlikçi politikaların denge ve denetleme mekanizmalarından uzak doğasını kendine fırsat bilen hükümet, bu politikaları kendi siyasi bekası için de kullanmıştır. Oluşturulan yeni siyasi anlayış spor, kültür, hukuk, demokrasi, sivil toplum ve sayamadığım daha birçok alanı etkisi altına almış ve toplumu güvenlikçi politikalar özelinde dönüştürerek “dış güçler” temasına daha hassas hale getirmiştir. Eğitim sistemimizin ve sosyal yaşantımızın baskı ve korkutma üzerine kurgulanmış yapısı, ilk paragrafta saydığım önemli kazanımları içermeyen kurgusuyla birleşince anlamadığı en ufak olgu ve olayda korkup durumu metalaştırma üzerinden okuyan bir halk haline geldik. 

Piyasanın duyguları, kalıcı düşmanları veya dostları yoktur. Piyasa rasyoneldir ve nerede parası güvendeyse, nerede kar edebilecekse oraya yönelir. Buna örnek olarak 2008 yılında ABD’de yaşanan finansal krizi örnek verebiliriz. Dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan ABD, 2008 yılında ekonomi bilimine uygun hareket etmediği için büyük bedeller ödemiştir ve bunun için “dış güçler” temalı suçu kendinden başka herkeste arayan bir anlayış yerine biz nerede yanlış yapıyoruzu düşünüp süreci başarıyla atlatmıştır. Şu anda Çin’e bütün batı dünyası karşı, hatta Çin ile mücadele için mütabakatlar imzalıyor, kararlar çıkarıyorlar. Ancak piyasa Çin’i terk etmiyor çünkü Çin, kendi gerçekliklerine göre, şu an için ekonomi bilimiyle örtüşen politikalar izliyor ve kendileri doğruyu yaparsa başkasının ülke ekonomisine müdahale edebilme imkanlarının olmadığını bilen “kazanan” bir bakış açısıyla politika üretiyorlar. Ancak çaresiz insanlar ve devletler çözümü, sorunu dışarıda ararlar.

Ülkemizde uygulanan maliye ve para politikasını anlamak için önce faizin ne olduğu kavramak gerekir. Faiz paranın kiralama bedelidir. Tıpkı evinizde oturan birinden kira alıyormuş gibi düşünebilirsiniz. Paranızı birine borç olarak veriyorsunuz, verdiğiniz kişi bu paradan yararlanıyor, parayı kullanıyor size de bu doğrultuda kira yani faiz ödüyor. Hükümet para arzını artırarak faizi düşürmek istiyor ve bu politikanın gayri safi yurt içi hasılanın en önemli değişkenlerinden olan yatırımı ve tüketimi artıracağını düşünüyor. Ancak bu, kendi halkının bile güvenemediği, belirsizlikler içinde ve demokrasiyi içselleştirememiş ülkelerde başarması zor olan bir strateji çünkü bu tür ülkelerde para arzı arttıkça bireyler yarını düşünerek parasını dövize yatırıyor ve dolarizasyon artıyor. Bu yatırım ve tüketim tarafında beklenen artışın olmamasına neden oluyor. Diğer taraftan dış güç ve düşman ilan edilen piyasa dünyadaki para bolluğuna rağmen ülkemize ne “portfolyo yatırımı” yapıyor ne de” direkt yatırım” yapıyor. Böylece hem ülkedeki doların miktarı azalıyor hem de dolara olan talep artıyor. Ekonomik gerçekliğin üretim kısmında ise güvensizlik ortamı, artan para arzı ve düşen faizin etkisiyle yükselen döviz yatıyor. Dövizin artışıyla birlikte ara mal ve hammadde açısından dışa dolayısıyla dövize bağımlı üretici yükselen maliyetlerden dolayı daha az üretmeye başladı ve bu üretim giderek düşecekmiş gibi görünüyor. Böylece ülkemiz enflasyon ve ekonomik durgunluğun aynı anda görüldüğü stagflasyona sürükleniyor.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar